14 Aralık 2008 Pazar

AHMET ADA İÇİN KİLİT TAŞI

CELÂL SOYCAN


Sanatçısıyla yapıt arasında ilişkinin, netameli bir konu olduğunu biliyoruz : Bir yanda modern yapıtın gerçekliği kendinde işaret eden kurgusu, öte yanda yapıta çökelen ruh ( geist ), yapıt üzerindeki sözü kendiliğinden bir yol ayrımına taşır, taşımıştır.
Yapıt incelemesine/ çözümlemesine ilişkin yöntemsel tartışmalar, tam da bu ayrımdan beslenir.Yazınsal bir kurgu olarak şiirin sözdizimini açığa çıkarmada, göstergebilimin verilerini kullanan yapısalcı yöntemin önemi yadsınamaz. Öte yandan öznel ve nesnel dolayımı içermeyen bir semantik çözümlemenin olanaksızlığı da açık. Post-yapısalcı eleştirinin omurgasını, böylesi bir denge arayışı oluşturur.

* * *

Ahmet Ada şiirine ilişkin, nitel ve nicel açıdan yeterli olmasa da, bir çok yazı yayımlandı. Kendi şiir macerasında kırılmaları çekincesiz göze alan, dahası bunu zorlayan bir şair hakkında, kuşatıcı yazılar sürecektir, sürmelidir.
Ben Ahmet Ada şiiri üzerine böylesi çabaların dışında, kısaca onun “ Şair “ tavrı üzerine kimi notlar düşmeye çalışacağım. Şiirin her şeyden önce Dilsel Bir Kurgu olduğunu, ancak ve sadece bu nedenle bile bir ileti içerdiğini, bildirişimi arzuladığını hemen her fırsatta vurguluyorum. Bu Arzunun yatağını Şair Özne’den sıyırmanın olanaksızlığı da bir gerçek.
Genel olarak sanat yapıtında, özel olarak da şiirde sanatçının/ şairin iki düzeyde içerildiğini düşünüyorum:

1. Yaşantı içeriği düzeyi
2. Bilinç içeriği düzeyi

Yaşantı içeriğinin spekülatif yapısı, oradan hareketle şiirin anlamlandırılmasını sorunlu kılabilir; ancak yine de bir olanaktır ve çok özel bir dikkatle kullanılabilir. Yine de , bir sanat yapıtını sanatçıdan hareketle okumanın çekiciliği yadsınamaz. Özellikle erken modernist sanatçıların macerası bu anlamda kışkırtıcıdır.

* * *

Bilinç içeriğinin, şiirsel yapıyı dil ve anlam düzeyinde doğrudan etkilediğini düşünüyorum. Bu düzey, yaşantı içeriği gibi spekülatif değildir ve bütünüyle Bilme çabası içinde devinen günümüz şiirinin çok önemli bir bileşenidir.
Ahmet Ada’nın entelektüel ve poetik hayatına son beş yılda yakından tanıklık etmiş bir arkadaşı olarak, bilinç içeriği odağında kimi notlar düşeceğim. Bunlar, hem Ada’nın şiirinin açımlanmasına katkı yapabilir, hem de genç şairler için olumlu bir örneği işaretleyecektir.
A) Ada, genel olarak şiir üzerine düşünen ve yazan bir şair olarak, kendi poetik yapılanışını da sürekli tartışmaya açan biridir. Kendi şiirine ilişkin her düzeyde üzerinde çalışılmış bir fikre sahiptir ve bu fikrin serimlendiği düşünsel dolayımdan haberlidir. Diğer sanat disiplinlerine olduğu kadar, doğrudan estetik, siyasal tarih, dilbilim, siyaset bilimi, anlambilim alanında soluksuz bir okurdur. Benim izlediğimce, özellikle Mersin’e yerleştikten sonra belirgin biçimde genişleyen imgelemi ve tarihsel çevrimi bununla açıklanabilir. Kavramsal ve izleksel açıdan yeni bilgileri ıskalama korkusu, metropol dışı her entelektüeli dramatik bir okuma çabasına zorlar. Bilişim çağında merkez-taşra ayrımını yıkan, dahası değişim dinamiğini çevreye kaydıran olgu biraz da burada aranmalıdır. Zamanı ve mekânı daha verimli kullanabilme olanağı; hıza ve yakınlığa kapılmadan yavaşlığın ve mesafenin sağladığı optik kazanç, çevre aydını açısından sağlıklı nesnel koşullar demektir.
Bütün bunlar, Ahmet Ada’nın “ Şair “ kimliğini açığa çıkaran ve şiirine içerilen değerler bütününü ele veren uçlardır. Ada, gününün önemli bölümünü şiir eksenli okumalara ayırır. Dilbilimini öne alan bu okuma programını yakın çevresiyle paylaşır, eleştiri alır, notlar düşer ve poetikasına soğurur. Kantolar adlı ve bence şiirinde çok önemli bir kırılma olmak yanında, çağdaş şiirimize de ciddi bir katkı olan son kitabında bunu gözlemek olanaklıdır.
B) Şiirini epistemik etkilere olduğu kadar, gündelik hayatın dikey etkilerine de çekincesiz açık tutar, tutmuştur. Örneğin, Mersin şehri ve buradaki insan ilişkileri, şiirinin sosyo-fiziksel atmosferini dipten dönüştürmüştür : Beş yıl öncesinin şiiriyle kıyaslanmayacak ölçüde dikkat çeken imge ve izlek genişliği, denizin ve şehrin neredeyse doğurgan bir özne halinde mekâna dahil oluşu, kişilerin/ adların/ olguların fotoğrafik metinler gibi çağrışımsal kullanılışı, sözcük dağarındaki dizginsiz gelişme hep bu güvenli açılıma bağlanmalıdır.
C) Ahmet Ada, sürekli yazan, hatta bence şiire ilişkin konularda acele yazmayı göze alan bir şairdir; sanki yazarak düşünmeyi sever. Yazma sürecini güvenle paylaşır, eleştiriye içtenlikle açıktır ve bu anlamda psişik süreçleri askıya almasını bilir.( Günümüz şiir ortamında, çok kaba psiko-patolojik sorunlarını şiir üzerinden dışa vuran nice acıklı örneği düşünürsek, bunu bir erdem saymak gerekir.) Bunca uzun bir şiir hayatının ucunda, bilgiye ve eleştiriye bunca açık olmanın, gerektiğinde de “ edepli “ bir üslupla konuşabilmenin altı çizilesi önemi açıktır. Yurdun her yöresinde yayımlanan dergilerde adına rastlarız ve o hâlâ ve hep her isteği karşılamaya çalışır; bu anlamda kırıcı tondaki kimi eleştirileri, kırılgan doğası içinden olgunlukla karşılar. Yoğun düşünsel yığınağın ve yazarak sindirme çabasının kimi riskleri göze almak anlamına geldiğini bilmez mi? Ben , bildiğini biliyorum ve olgunluk döneminde bile diri tutuğu öğrencilik yanına saygı duyuyorum. Bilgiyi izlemede en ufak bir kopmanın nelere mal olduğunu, hele poetik yazılarda bu boşlukların ve habersizliğin yazıyı, aklı ve şiiri nasıl sakatladığını biliyoruz. “ Bilgi şiire zararlıdır “ diyen poetik yazıların (!) kaleme alındığı; “ şiir anlama düşmandır “ diyen aforizmalarla poetika (!) kurulduğu düşünülürse, Ahmet Ada’nın tavrındaki önem daha iyi anlaşılır.
D)Bununla doğrudan ilişkili olarak: Çağdaş şiirimizdeki bütün yönelimleri ama özellikle Genç şiiri, Deneysel ağırlıklı şiiri özenle izlemeye çalışır. Farklı dil deneyleri kendi şiirine onca uzak iken, “ benim şiirime uzak olan şiir, kötüdür! “ diyen sorunlu akla taviz vermeden şefkatle okur, anlamaya çalışır. Örneğin, bu çizgideki şiirleri konu alan bir yazıya çalıştığım sırada beni arayarak, genç şairleri ve deneylerini incitmekten sakınmam için uyardığını anımsıyorum. Bu inceliğin ve erk belasından uzak durma özeninin şiir ortamımızda nasıl bir ihtiyaç olduğunu bilmeyen bizden uzak dursun! Bunun bir başına Etik bir düzey olma yanında, Adalet duygusunu ve Vicdanı işaret ettiği anlaşılmalıdır.

* * *

Bütün bunların Ahmet Ada şiirine ilişkin bir düşünceyi birinci derecede ilgilendirmediğini biliyorum. Şunu da biliyorum: Şiir, Etik’in sıfır noktasında durur ve bu anlamda bir Etik kuruluşuna katkı yapar. ( Şiir ortamımızda bu Etik sorunun giderek şiir dışı ve bütünüyle insanî bir soruna evrildiğini, bir süre buna yoğunlaşmamız gerektiğini söylediğim şair Metin Cengiz bunun idealist bir düzey olduğunu, ahlâkın göreceli yapısı nedeniyle şiir dışılığını öne sürerek endişeme karşılık vermemişti. Tam da o günlerde internet ortamında kendisine de bulaşan ve her anlamda edepsizce bir tartışma (!) başlamıştı.Metin’e saygımı, sevgimi pekiştiren sükunetini şimdi bile etimde duyarım. Sonrasında buna ilişkin kaygılarım yaygınlaştı ve üzerine yazılar yazıldı, dosyalar yayımlandı. Hâlâ ısrarlıyım: Şiir hayatın önünde değildir ve şair edepli, vicdanlı, adalet duygusu gelişmiş olmalıdır. Buralardan sakatlanmış birisini hiçbir mikrofon, yazı, şiir, manifesto(!) onaramaz, onaramıyor. )
Ahmet Ada’nın Şair kimliği üzerine bu notları düşmemin gerisindeki kaygıyı verebildim sanırım.Şairi her düzeyde şiirinden yalıtarak, onu Etik bir sorgunun dışına çeken kimi kabulleri tartışabileceğimiz olumlu bir şiir ustasıdır konumuz. Şiirin, gerçekliği kendinde işaret eden Dilsel bir kurgu olması, şairin bilinç ve yaşantı içeriğiyle şiire çökeldiğini, bu nedenle Etik bir kurguya katıldığını unutturamaz, unutturmamalıdır. Şiirin bildirişimselliği, sorgulama/ anlama/anlamlandırma çabası, verili anlamı ve erk ilişkilerini sönümlendirerek duyusal ve düşünsel bütün dolayımlardan bilgiye yönelmesi bu temel üzerinedir. Böylece şiir, elbette okura da ama öncelikle şaire daha iyi bir insan olmanın yordamını duyurur.
Elbette şairi sorgulanabilir verili ahlakın içine çağırmak kimsenin haddi değildir; ama şair, içerimi ve çağrısı bütün zamanlara , bu nedenle şimdiye de ait evrensel değerleri, kavramları, duyguları korumak, kurmak ve iletmek üzere yazar. Dil bilinci başta olmak üzere diğer bütün bilgi süreçleri ve yetenek, bu değerlerin işaret ettiğini açığa çıkarmıyorsa ,şiirin İnsan’la ilişkisini nereden kuracağız?
Ahmet Ada, elbette şiirimize armağan ettiği onca önemli kitaplar yanında, duruşuyla, çağdaş insan olmanın içerdiği Adalet duygusuyla, Vicdanlı olma özeniyle, Levinas’çı söyleyişle “Ötekiyle yüz yüze gelebilme, ötekinin yüzüne bakabilme “ çabasıyla , edebiyatın her şeyden önce bir Edep işi olduğunu somutlaştıran tavrıyla ve sonsuz öğrenme telaşıyla sessiz, kardeşçe fısıltılar içinde sürdürdüğü yeryüzü konukluğunun farkında bir ŞAİR’dir.


Yazılıkaya dergisi, Mayıs 2007, Sayı: 17











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder