14 Aralık 2008 Pazar


ŞAŞIRTICI BİR ÇAĞRIŞIM
ZENGİNLİĞİ

METİN CENGİZ


Ahmet Ada, 70’li yıllardan bu yana Türk şiiri gelişmesi içinde yerini almış, bu şiirin seyri içinde kendine “nizam ve istikamet” tayin etmiş, söz yerindeyse “istikrarlı” bir şairimiz.. Kendinden önceki şiirden (İkinci Yeni dili, mecazlar, benzetmeler vb.) olduğu gibi 70’li yılların yalın, ileti (gönderme, mesaj) amaçlı şiirinden de etkilendi; bu son, imgeyi duyumdan çok kavram dolayımında kullanan poetik anlayış daha sonra şiirini değiştirmek isteyen 70’li yılların birçok şairinin şiir anlayışında olduğu gibi Ada’nın poetik anlayışında da değişmez izler bıraktı.
Kantolar adlı en son şiir kitabı ise…Bu şiirleri esas alarak söylersek Ahmet Ada köklü bir değişimi gerçekleştirmiş bulunuyor. Kantolar’a kadar Ada’nın şiirine baktığımızda gördüğümüz dil yapısındaki değişimden söz etmek istiyoruz. Ada’nın önceki şiirinde dil yapısı öyle büyük karmaşıklıklar göstermiyor. Sözcükler farklı anlamlara götürecek belirsizlikler taşımıyor. Sözdizimi kırılmalar, boşluklar içermiyor. Sözcükler gerek anlam ve gerekse dizim açısından gidimli dildeki gibi yer alıyorlar. Bu şiirin iletisi tek tek sözcüklerin ötesinde, daha çok yazınsal göstergelerin birbiriyle ilişkilerinde yatıyor. Böylece görsel zenginlik alışılmadık somut anlamların ötesine uzanıyor. Gündelik dille anlattığımız bireysel deneyimlerimizi aşan bir anlam alanına açılıyor bu uzanış. Kitaptan kitaba görülen şiirsel değişiklikler ise dikkatleri üzerine çekmeyen ama aynı yatakta derinleşerek gömlek değiştiren bir biçemden kaynaklanıyor. Yavaş seyreden gömlek değişikliklerinde ise Ahmet Ada’nın aynı şiiri daha olgun, daha duru, daha derinleşerek yazdığını görüyoruz. Kendi biçemine sıkı sıkıya yapışmış, ancak yola çıkmış bir kaplumbağanın kendi kabuğu altında ezilme riskini de göze alan bir biçem.

Görüntü Şairi

Bu şiirin bir diğer belirgin özelliği ise yaşadığını içtenlikle, bilinçli olarak görüntüleştirmesi. Bir görüntü şairi demek daha doğru olacak Ahmet Ada’ya. Görüntü çizerken gördüğünden esinlendiğini anlıyoruz. Şiirinde fazlalık duygusu uyandıran da belki bu. Fazlalığı dengeleyen ise matematiksel denklem ve şiir mantığı. Şiirinde kurgunun ağırlığı her dizede kendini gösteriyor. Taşranın hallerinin, durgunluğunun, değişmiş gibi gözüken ancak dipten dibe direnerek süren bir hayat biçiminin havaya çizilen görüntüsü. İmge elde etmenin bir yolu da görüntü ise…Ahmet Ada’nın imge elde etmede temel yöntemi bu. Görüntünün taşra ile damgasını vurduğu bir şiir bu. Sessiz sokaklar, dingin cami avluları, güvercinlerin bu avlulara kattığı sükûnet, yağmur sonrası unuttuğumuz toprak kokusu, söğüt ağaçları, tandırlar, sardunya saksıları, kentlileşmenin bir sembolü sayılagelen çiçekli kadın şapkaları, zeytinlikler, pancar tarlaları, kış hazırlıkları, kerpiç duvarlar, kişniş, pestil…toprakla uğraşın henüz sürdüğü, tarımın kentsel olgularla iç içe girerek devam ettiği taşra kentlerini anlatır bize. Bir ömür taşranın biçimlendirdiği bir hayatı serer gözlerimizin önüne. Haber verir olup biten hakkında. Ada’nın Kantolar’a değin yazdığı şiirin en temel özellikleri daha önceki yazımda da belirttiğim gibi böyle.

Bir Dönemin Başlangıcı

Özellikle iç içe işleyen ve biçemini oluşturan bir diğer olgu ise Türk şiirinde sevdiği, yakınlık duyduğu şairlerin şiirlerinden kendi söyleyişini zenginleştirecek doğrultuda yararlanması, onların şiirinden sevdiği dizeleri tanınacak bir biçimde kendi şiirine taşıması. Bir tür metinlerarası (interextualite) bu yararlanma biçimi Ahmet Ada’nın şiirinde sıkça görülen diğer bir yüz. Ahmet Ada’nın Kantolar şiiri ise bu değişimin ve dönüşümün görülür çizgilerle görüldüğü bir dönemin başlangıcını haber veriyor bize. Kantolar, Ada şiirinde şimdiye görülmedik özelliklerin ortaya çıktığı bir şiirler toplamı.
Uzun, birbirini öteleyen dizeler, şaşırtıcı bir anlatım, dize kırmalar, sözün anlamını belirsizleştiren dil kullanımı, yeni dilsel yaşantılara yol açacak imgecilik, anlattığı mekânı (şarkın ötesinde) farklı dünyalara yol açacak biçimde genişletme, ufku daha farklı bir şiir evrenine açma bu şiirin oluşturucuları. Estetik ufku kente doğru kayan bir Ahmet Ada’nın taşrayı anlattığı şiirler bunlar. Eski şiirdeki özellikleri de içeren bu şiirsel yapılar bize Ada’nın yeni dönemindeki farklılığını gösteriyor. Bu farklılıklara bakarsak…Kantolar’ı okurken anlam boşlukları yaratıldığını, yabancılaştırma efektleri kullanıldığını, tümce ötesi anlam elde teknikleri kullanıldığını görüyoruz, özellikle de dize kırmalar yoluyla çoklu anlam elde etme tekniğinin kullanıldığını. Örneklersek…Güz Kantosu’ndaki “Rüzgâr kunduralarını yitiriyor/Denizin kıyısında yalınayak” dizeleri alışılmış bir rüzgâr betimlemesinin ötesinde anlam alanları açıyor kendine. Bu dizeleri okuyunca ileti bizi algılamamızın zenginleşmesi yönünde bir davranışa yöneltiyor. Kaldı ki Ahmet Ada şiirindeki doğrudan çizilen dünya/taşra görüntülerini aşan bir metin özelliği görüyoruz bu iki dizede. Oysa şiirin geri kalan dizelerinde ilk dörtlüğün “Yağmur çiseliyor sözcüklere camlardan” biçimindeki ilk dizesi ile ikinci dörtlüğün “Fısıltıyla konuşuyoruz eşyaya av/Olan insandan” biçimindeki ilk ve ikinci yarım dizesi dışında alıştığımız bir güz günü görebileceğimiz normal görüntüleri anlatan dizelerle bildik bir Ada şiiri okuyoruz: “Yağmur çiseliyor sözcüklere camlardan/ Bütün çiçekler yağmurun altında/ Bütün kuşlar rüzgârın ardında/ Soluk soluğa kalıyor bir köpek/ Sokağı boydan boya geçince”. “Yağmur çiseliyor sözcüklere camlardan” dizesindeki yağmurun camlardan sözcüklere çiselemesi dışında çizilen görüntü vurgulayarak söylersek normal bir betimleme. Şiirin diğer dörtlükleri de öyle. Dizeler bize gerçek bir güz görüntüsü çiziyor. Şiirsel değer dizelerin sıralanışında, ünlü, ünsüz tekrarlarıyla yaratılan sessel zenginlikte. Şaşırtıcılık yukarıda alıntıladığımız iki dize ile son dizelerde. (bak. Kantolar, “Güz Kantosu”, s.52,53)

Rüzgârın Özgürlüğü…

Bizi şaşırtan, algı kapılarımızı zorlayan bu dizelerde farklı anlamlandırmalar, sorularla karşılaşıyoruz. Açık bir kitaba mı yağıyor yağmur? Dışarıdan bir bakış ile mi yakalanıyor bu görüntü yoksa içeriden, şairin baktığı yerden bir yansılama sonucu elde edilen bir görüntü mü, tam anlayamıyoruz. Eşyaya ava olan insan sözcükleri ise bizi eşya-insan arasındaki anlam ilişkisini düşündürmeye yöneltiyor. Böylece farklı felsefi anlam ulamlarına gidiyoruz. Son iki dizede ise bir anlam patlaması ile karşılaşıyoruz. “Kunduralarını yitirmiş rüzgâr”, “yalınayak rüzgâr” değişik çağrışımlar yapıyor. Şehirde kunduralarıyla dolaşan rüzgârın deniz kenarında yalınayak kalması anlaşılır değil; ama şiir alanında çağrışım zenginliği ile farklı ve renkli görüntüler çiziyor belleğimizde. Deniz kenarında ufka açılış mı, eşyadan kurtuluş mu, rüzgârın özgür kalması mı anlatılıyor? “Eşyaya av olan insan” dizesi ile bu anlamların ilişkisi ise daha zengin bir görüntü çiziyor. Diğer şiirlere de bu özelliklerle bakılabilir. Ki Ahmet Ada’nın Kantolar’la başlayan şiir serüveninin bir özelliği de dediğimiz gibi şaşırtıcılığı, çağrışım zenginliği vb. ile daha geniş bir şiir evrenine açılması: Bu şiirlerde Ahmet Ada’nın taşrası genel olana açılmış bir taşra. Şiiri de bireysel estetik ilgiden bağımsızlaşıp genel estetik ilgi katına yükseliyor.

Cumhuriyet Kitap, 5 Nisan 2007, Sayı: 893



































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder