14 Aralık 2008 Pazar

AHMET ADA’NIN ŞİİRLERİNDE İZLEK
TEKRARLARI BAĞLAMINDA “AKDENİZ”

Arş.Gör.SEMA ÇETİN BAYCANLAR


İlk şiir kitabını 1980 yılında yayımlayan şair Ahmet Ada, bugüne kadar yayımladığı on dört şiir kitabı ve şiir üzerine yazdıklarıyla son dönem Türk şiirinin tanınan şairlerinden biri olmuştur
[1]. Ada, şiirine biçimsel yenilikler getirmekle birlikte ilk üç eserinden sonra yayımladığı şiirler, özellikle dil ve izlek açısından bir bütün içinde değerlendirilebilir.

Ahmet Ada’nın şiiri İkinci Yeni şiiriyle yakın ilişkisi dile getirilse de şairin daha çok 1980 sonrası Türk şiiri içinde yer aldığı görülür.Türk şiirinin metne, yazınsallığa ve içe vuruma ağırlık veren şiirini
[2], Ahmet Ada’nın şiiri bu özelliklerden “içe vurum” öğesi dışta bırakılarak değerlendirilebilir.

Ahmet Ada düzyazılarında, şairin yaşadığı mekân için Anadolu-taşra, İstanbul-taşra ayrımı yapılmasına karşı olduğunu sürekli dile getirir ve şairin yeteneği varsa yaşadığı mekânın önemsizleştiğine dikkat çeker. Ada’ya göre şairin yaşadığı yer, düşleri, düşlemleri de şiire dahildir
[3]. Şair bu görüşüyle kendi şiirine dair bir tespitte de bulunmuştur. Yaşadığı coğrafyayı şiirinde anlatan şair, bunu şiirine dahil etmekle kalmayıp, şiirinin ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir.

Öncelikle belirtmemiz gerekir ki Ada’nın şiiri kent şiiridir. Şiirlerdeki bu kent vurgusu şairin yaşadığı coğrafyaya aittir ve apaçık Akdeniz’dir. Akdeniz geçmişte olduğu gibi bugün de mekân ve tarih açısından dünyanın önemli merkezlerinden biri olma özelliğini korumaktadır. Bu geniş coğrafya Aymard’ın bahsettiği gibi ilk bakışta bir tatil merkezi olma özelliği taşısa da üç bin yıllık geçmişi içinde farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve Ahmet Ada gibi pek çok sanatçıya ilham kaynağı olmuştur.

Ada’nın şiirleri kronolojik sırayla okunduğunda şiirlerindeki Akdeniz vurgusu dikkat çeker. Şairin özellikle 1990’lı yıllarda ve sonrasında yayımladığı eserlerinde bu etkilenmenin belirginleştiği görülür. Şair, genel olarak sinematografik bir anlatım sergilemese de kronolojik bir okuma içinde şiirlerinde, özellikle şiir dili açısından benzerlikler olduğu ve bu durumun kaçınılmaz olarak tekrarlara dönüştüğü söylenebilir. Diğer bir ifadeyle, izlek tekrarlarında özellikle, “Akdeniz” kültürüne ait vurgular öne çıkmıştır.

Şiirlerdeki bu benzerlikleri Mehmet H. Doğan’ın 1970’li yılların şiirini değerlendiği gibi “tek tip”
[4] şiire yönelme olarak ele almak eksik bir değerlendirme olacaktır; fakat şairin özellikle Aşk Her Yerde (1990), Günyenisi Lirikler (1992), Vakit Yok Hüzünlenmeye(1992), Denize Atılan Çiçek (1999), Gökyüzünün Fıskiyesi (2003), Denizin Uykusu Üstümde (2004) adlı eserleri dilsel ve izleksel benzerlikler göstermektedir. Ahmet Ada’nın şiirlerinde sadece dizelerin birbiriyle bağlarından değil, şiirlerin kendi aralarındaki bağlardan daha doğru bir tespitle benzerlikten söz etmek mümkündür. Ada, bu anlamda yukarıda andığımız eserleriyle ele alındığında okuyucu için sürprizleri olan bir şair değildir.

Şair iki eserinin adını Denize Atılan Çiçek, Denizin Uykusu Üstümde olarak seçerken yine “denize” göndermede bulunur. Ahmet Ada yaşamını, kendisini ve kendisiyle ilintili her şeyi tanımlarken sürekli Akdeniz’den bahseder. Şiirlerde sevgiliye ve sevgiye dair durumlar anlatılırken Akdeniz, çağrışım ve benzetme öğesi olarak sıkça tekrarlanmaktadır:

Yüzü bütün Akdeniz’i özetlerdi (BP:27)
*
Akdeniz mavisi saklı koynunda (YA :34)
Biliyor musun ince sevgili
Sevişirken Akdeniz oluyorsun (DAÇ: 49)
O bütün çiçeklerin nöbetindedir
Akdeniz bahçelerinde (DAÇ: 52)
Madem ki gözün Akdeniz çizgilerinde (DAÇ: 54)
Sevgilim güneyli bir kuş kadar aşkta acemi (AHY:11)

Şiirlerdeki deniz vurgusu genelden özele doğru bir gelişim gösterir. İlk şiirlerdeki isimsiz kıyı şehri, zamanla Mersin olur. Bir deniz kıyısında, bir Mersin denizi (AHY: 65), Mersin, n’oldu sana, sen Akdeniz’i severdin (DUÜ: 169) gibi örneklerini çoğaltabileceğimiz dizeler ve Gökyüzünün Fıskiyesi kitabındaki “Mersin”, “Mersin II”, “Mersin III” başlıklı şiirler, şairin eserlerinde mekânın bir noktada belirdiğini göstermektedir. İlk şiirlerde isimsiz bir kıyı kentine ait portakal bahçeleri, limon çiçeği kokuları ve geçmişte kentin önemli özelliklerinden olan yazlık sinemaları, faytonları, istasyon meydanı özellikle de deniz şiirlerde sıkça yer almış daha sonra, bu belirsiz kıyı kenti Mersin olmuştur. Şair, son şiir kitabı Kantolar (2006) üzerine kaleme aldığı yazısında şiirinde içeriksel keşif, uzam ve zaman’ın Mersin olduğunu dile getirmiştir
[5].

Ada, özellikle Gökyüzünün Fıskiyesi (2003) ve Denizin Uykusu Üstümde (2004) eserlerinde denizle olan bağlarını çok açık ifade eder. Ada için deniz yaşamın bütün anlamıdır ve Denizimi yitirdim dünyam karardı benim (GF:115), Yitirdim denizimi, Akdeniz’di elbet (GL: 40) dizeleri şairin bu tutkusunu özetler.

Şairin denizle olan bağı hayatla olan bağına eşdeğerdir. Geçmişini, şimdisini ve geleceğini denizde arayan şair sonunda her şey denize çıkıyor (GF:175), Yine yitirdim şarkımı, denizi ve göğü / böyle ne yaparım köksüz (GF:178) dizeleriyle de bu bağın ne kadar güçlü olduğunu vurgulamaktadır. Şair için deniz sadece ulaşılmak istenen, geleceğe ait bir nokta olmakla kalmayıp geçmişi de anlatır:

Denize gömülü çocukluğumun
düşlerine dönüyorum; kaynağıma (GF:171)

Denizsiz bir yaşamı düşünemeyen şair her defasında “güney”e, yani denize ulaşma özlemini dizelerinde dile getirir. Ada için Akdeniz, bütün unsurlarıyla bir kaçış ve kurtuluş yeridir:

Yağmur sonrası güneye gitsem (YA:88)
Gidiyorum doğduğum Akdeniz kıyılarına (YA: 58)
Adresimse Akdeniz anılarda kalan (AHY: 56)
Beni denize akan bir ırmağa bırakın ne olur (GF:125)

Şair için deniz, sadece başlangıçları değil varılmak istenen noktayı, sonu ifade eder:
denize vardım, sanki varmam gereken sondaydım (DUÜ: 127)

Şiirlerde deniz imgesi çoğunlukla yaşamı, yaşamayı, güzellikleri çağrıştırmakla kalmaz, şairin ruh haline göre farklı anlamlar da yüklenir, umutsuzluk, ölüm ve ölüm düşüncesini kapsar:

saçların uzuyor sakallarım kırlaşıyor
akıyor unutulmuş büyük şarkısı
denizde ölmek isteğimin
bir ağustos ikindisinde (GF: 185)
batık bir tekneyim denizin dibinde (DUÜ: 34).

Şiirlerde kaçış ve kurtuluş mekânı olarak bir kıyı kenti ve deniz vardır. Şair çevresindeki nesneleri özlem duygusu içerisinde Akdeniz ve güneyle birlikte düşünür:

Belki de Akdeniz’e uçan göçmen kuştular (VHY:48)
Akdeniz düşleri kuran bir güvercin (AHY: 21)
Atlara bakıyorduk denizden gelmişlerdi (GL: 51)

Ada şiirsel söylemini ilk üç eserinden sonra İkinci Yeni şiirinden uzaklaştırmış; bu da onu farklı bir tematik yaklaşıma sürüklemiştir. Bu değişimi bir çeşit zenginlik olarak değerlendirmek mümkün olsa da, zamanla bu farklılığın kendi içinde tekrara dönüştüğü görülmektedir. Örnek dizelerden de fark edileceği üzere şiirlerde nesneler güneyle ya da doğrudan Akdeniz’le ilişkilendirilmiştir:

güneye göçen kuşları anlatıyorduk (GL: 60)
Güneyde kardeşimin gözleri kadar (YA: 25)
Ey ince gömlekli Akdeniz’li çocuk (VYH:45)
Yüzümüzde gökgürültüsü şaşkınlığı Akdeniz’den (VYH: 69)
Esmerliğini yitirmiş, güneyden kokuyorum (VHY:76)
Bir Akdeniz sesi, filizin sesi (DAÇ: 27)

Akdeniz, şair için iklimiyle, bitki örtüsüyle, müziğiyle şiirinde hayat bulur. Şairin duyusal algıları da Akdeniz ile ilintilidir. Şiirlerde mevsim genellikle yazdır ya da yağmur yağar, renkler turuncu ve mavidir. Ayrıca Türk edebiyatının vazgeçilmez müzik aleti sazın yerini bu coğrafyada gitar ve mandolin almıştır:

Hasretim portakal buğusudur uzayıp kalır (GF:115), portakal çiçeklerinin uykulu kokusu (GF:188), limon çiçeklerinin kokusu, domates ve biber (DUÜ:16), Sen varsın portakal kokulu saçların var (DUÜ:165), Şurdan Akdeniz’e çıkıp portakal çığlıklarına bulandık (VYH:30), Güneyin portakal çiçeklerine (YA: 55), Güneyde portakal çiçeklerinin sesinde (GL: 26), Samyosita adlı Rumca bir türkü yağıyor/Taşlara, denize, portakal çiçeklerine (GL: 73).

Yukarıda sayısını daha da arttırabileceğimiz dizelerden de anlaşılacağı üzere şair için deniz, hayata dahil her şeyi tanımlamakta, çağrıştırmakta ve anlatmaktadır. Bu durum bizi şairin imge dünyasını oluşturan diğer çağrışımları da örneklemeye götürmektedir. Ahmet Ada “Şiir İçin Küçük Önsöz” yazısında, her şairin kendisine ait imgelemi ve sözlüğü olması gerektiğinden, bu imgelemlerin ve sözlüğün şairi diğer şairlerden farklılaştırdığından bahseder.

Ada’nın birçok şiirinde geçen ortak sözcükleri kuş isimleri, çiçek ve bitki isimlerini sayısal verilerle değerlendirmek başka bir çalışmanın konusu olabilir; fakat burada kısaca değinmek gerekirse şair çiçek ve bitki adlarından en çok gül, karanfil, kasımpatı, nergis, sarmaşık, ayçiçeği, leylak, nilüfer, akasya, fesleğen, zambak, sardunya, gelinduvağı, gelincik, atkestanesi, akşamsefası, hercai menekşe, sümbül, erguvanı; kuş adlarından güvercin, kırlangıç, turna ve serçeyi şiirlerde sıklıkla kullanmaktadır. Bu adlar şaire ait bir sözlük oluşturmakla birlikte, bu söz varlığının kendi içinde sıklıkla tekrar edilmesi göze batmaktadır. Özellikle gül, karanfil, nergis, güvercin, kırlangıç, turna ve deniz sözcüğü şiirlerde sıklıkla tekrar edilmektedir.

Bedrettin Aykın bu yinelemeleri Ada’nın Küçük Bir Anmalık eserinden yola çıkarak sayısal verilerle değerlendirdiği yazısında, kuş ve çiçek sözcüğüne dayalı imgelerin yoğunluğuna dikkat çeker. Aykın, şairin yinelemelerden kaçınmayan bir şair olduğunu fakat bu yinelemelerin bir izleğin derinleştirilmesi ve belirginleştirilmesi amacını taşımadığı için Ada’nın şiirine bir katkısı olmadığını dile getirir
[6]. Bu da bir başka önemli sorunu ortaya çıkarmaktadır. Bu sözcüklere deniz ve denize ait sözcükleri eklendiğinde Ada’nın özellikle 1990 sonrasında yayımladığı eserlerinde yoğun bir tekrar görülmektedir.

Metin Cengiz, Ahmet Ada’nın şiirini değerlendirirken Şair durmadan, tıpkı bir meczup gibi hep aynı şeyi tekrar ediyorsa, bu göstermek istediğinin önemli olduğuna inandığının da bir işaretidir
[7] diyerek farklı bir noktadan bu tekrarları değerlendirir ve bu değerlendirmesinde belli açılardan haklıdır. Şairin belirli bir imgeyi tekrar etmesinin olağan karşılanması, bunu özgün bir söylemle, şiirsel dille yapmasıyla mümkün olabilir. Aksi takdirde şair özgünlüğünü yitirmektedir.

Ahmet Ada, biçimi içerikten daha fazla önemseyen bir şair olduğunu her zaman ifade etmiştir
[8]. Şairin bu tercihi eserlerinde açıkça kendisini göstermektedir fakat, şairin biçimsel kaygılarına özle ilgili kaygılarını eklediği sürece bir değişim yaşayacağı ve özgünlüğünü koruyacağı kuşkusuzdur.

Ahmet Ada şiir yazmak kadar şiir üzerine düşünmeyi önemseyen bir sanatçıdır. Özellikle şiirlerindeki biçimsel denemeleriyle dikkat çekmiştir. Şair bir anlamda kendisi gibi her şeyi de Akdeniz olarak görmeye başlar.

Şairin yaşadığı yerlerin eserlerinde doğrudan izleri göze çarpmaktadır. Ada’nın Ceyhan ve Kayseri’de son olarak Mersin’de yaşamını sürdürmesinin eserlerine doğal etkilerinden de söz etmek mümkündür. Şair, “güneye” olan özleminin bitmesiyle birlikte doğrudan özleminin kaynağına ulaşmış ve bu durum, eserlerine daha çok “güney” ve “Akdeniz” olarak yansımıştır. Öncelikle benzetmelerle başlayan bu tekrarların daha sonra şairin imge dünyasında yer aldığı görülür.

Ada’nın Kantolar adlı son eserinde biçimsel bir değişimle beraber izleklerde de bir değişim olduğu açıktır. Şair bu eserinde, postmodern bir anlayışı içine alan ve kendi şirinde biçimsel ve izleksel bir değişim olduğunu ileri sürmektedir
[9]. Ada’nın bu eseriyle kendi çerçevesini kırdığını ve yeni bir arayış içinde olduğunu söylemek mümkündür. Bu da şairin yeni bir başlangıç yapması sebebiyle, hem okuru hem de kendisi açısından olumlu bir gelişme ve yeni bir başlangıç olarak değerlendirilebilir.

KAYNAKÇA:

Ada, Ahmet (1990), Aşk Her Yerde, İstanbul: Broy Yayınları.
…………… (1992), Günyenisi Lirikler, İstanbul: Broy Yayınları.
…………… (1992), Vakit Yok Hüzünlenmeye, İstanbul: Broy Yayınları.
…………… (1993), Yitik Anka, İstanbul: Broy Yayınları.
…………… (1998), Begonyalı Pencere, İstanbul: Hera Şiir Kitaplığı.
…………… (1999), Denize Atılan Çiçek, İstanbul: Yön Yayıncılık.
…………… (2003), Gökyüzünün Fıskiyesi, Islık Şiir Dizisi:1, Mersin: Islık Yayınları.
…………… (2004), Denizin Uykusu Üstümde, Islık Şiir Dizisi:2, Mersin: Islık
Yayınları.
……………(2004), Şiir Okuma Durakları, Islık Poetika Dizisi:1, Mersin: Islık
Yayınları
……………, “Kantolar için birkaç açıklama”, Hürriyet Gösteri, S.283, Eylül 2006, s.
34-37
Aykın, Bedrettin, “Kara Şehrinde Denizi İsteyen Çocuk”, Cumhuriyet Kitap, 16 Ocak
1997, s.5-6.
Cengiz, Metin, Cumhuriyet Kitap, 16 Mart 2000
Doğan, Mehmet H.(1998), Şiir ve Eleştiri, İstanbul:YKY.
Kahraman, Hasan Bülent, (2004), Türk Şiiri Modernizm Şiir, İstanbul: Agora Kitaplığı.
Maurice Aymard (1991), “Göçler”, Akdeniz (İnsanlar ve Miras), Hzl.Braudel, İstanbul:
MetisYayınları, s.88-113.

[1] Ahmet Ada ilk şiir kitabı Gün Doğsun Gül Üstüne’yi 1980 yılında yayımlanmakla birlikte, şairin ilk şiiri 1966 yılında Soyut dergisinde yayımlanmıştır. Bu tarih göz önüne alındığında Ada’nın şiirlerinin 1960 sonrası Türk şiiri içinde değerlendirilmesi daha doğru olacaktır.
[2] Hasan Bülent Kahraman, Türk Şiiri Modernizm Şiir, Agora Kitaplığı, 2004, s.396.
[3] Ahmet Ada, Şiir Okuma Durakları, Islık Yayınları, Mersin 2004, s.195-198.
[4] Mehmet H. Doğan, “Tek Tip Şiir Üzerine”, Şiir ve Eleştiri, YKY, İstanbul 1998, s.104-110
* Alıntılar verilirken AHY: Aşk Her Yerde, BP: Begonyalı Pencere, DAÇ: Denize Atılan Çiçek, DUÜ: Denizin Uykusu Üstümde, GF: Gökyüzünün Fıskiyesi, GL:Günyenisi Lirikler, VYH: Vakit Yok Hüzünlenmeye, YA: Yitik Anka kitaplarının kısaltmaları için kullanılmıştır.
[5] Ahmet Ada, “Kantolar için birkaç açıklama”, Hürriyet Gösteri, S.283, Eylül 2006, s.35.
[6] Bedrettin Aykın, “Kara Şehrinde Denizi İsteyen Çocuk”, Cumhuriyet Kitap, 16 Ocak 1997, s.6
[7] Metin Cengiz, “Ahmet Ada”, Cumhuriyet Kitap, 16 Mart 2000
[8] Ahmet Ada, Şiir Okuma Durakları, s.11
[9] Ahmet Ada, “Kantolar için birkaç açıklama”, Hürriyet Gösteri, S.283, Eylül 2006, s.37.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder