“YİTİK ANKA”DA AHMET ADA’NIN DİLİ
İ. ÇETİN DERDİYOK[1]
Giriş:
Şairler ve yazarlar, dili işleyip geliştirirler. Bu nedenle yazarlara dil işçisi, söz kuyumcusu gibi sıfatlar yakıştırılmıştır. Günümüz Türkçesi de Türk diliyle yazan, konuşan bütün şair, yazar ve bilginlerle birlikte bütün bir toplumun ürünüdür. Dil, onu dinleyip konuşan ve okuyup yazanlarla yaşamını sürdürür. Şair, yazar ve bilginler, buna öncülük ederler. Özellikle şairler, dilin keşfedilmemiş sınırlarında dolaşır, bazen sınırı geçer, aynı dili konuştukları insanlara keşiflerini anlatmaya, duyurmaya çalışırlar.
Türk dilinin geçmişinden örnek verecek olursak, XIII. yüzyılda yaşamış Yunus Emre’den, XIV. yüzyılda yaşamış Âşık Paşa’dan, XV. yüzyıl Çağatay sahasında yaşamış şair, bilgin Ali Şir Nevâyî’den söz edebiliriz. Bu örnekleri daha artırabiliriz de.
Âşık Paşa,
Türk diline kimse bakmaz idi,
Türklere hergiz gönül akmaz idi.
Türk dahi bilmez idi bu dilleri,
İnce yolu ol ulu menzilleri.
Yol içinde birbirini yermeye,
Dile bakıp manayı hor görmeye,
Ta ki mahrum kalmaya Türkler dahı,
Türk dilinden anlayalar ol hakı
.
sözleriyle Türkçeyi bilinçli olarak seçtiğini gösteriyor, Türkçe düşünüyor, Türk dilini işliyor, bir şair olarak dilin işlenmesinde öncülük ediyor.
Aslında Türk diliyle yazan her şair, bir bakıma bu yolu seçmiştir. Bugün şiirlerini, incelemeye, anlamaya çalışacağımız şair, Ahmet Ada da bu yolu seçmiş, kırk yıldır Türkçenin izinde yaşamını sürdürmüş ve sürdürmektedir.
Ahmet Ada’nın şiirlerini baştan sona okurken notlar aldım. Şair nasıl bir dizenin arkasından kalp çarpıntısıyla koşmuşsa ben de bazen kalbim çarparak, bazen bir sözcüğün derinlerinde kaybolarak koştum, fakat çoğu kez bilgece yoğun duygularla, hüzünlü sevinçlerle okudum dizeleri. Şiir, zaten bir anlatıştır; çoğu kez yoğun, karmaşık duygu ve düşünceleri yeni bir biçimde yeni bir söyleyişle anlatır.
Kendi bir anlatım olan şiiri böyle inceden inceye anlatmak gerekir mi bilmiyorum, fakat yine de inceleme ve değerlendirme yazıları, şiir dünyasını öğrenmeye, anlamaya çalışanlara, bir şeyler söyleyebilir.
Ahmet Ada’nın Şiiri:
Ada’nın şiirlerinde öncelikle Anadolu’ya özgü yalın Türkçe sözcükler dikkatimizi çekti, ayrıca dilimize kazandırılan türetilmiş Türkçe sözcükler, eski kültürümüze ait izler; diğer şairlerimizin etkisiyle söylenmiş sözler ve söyleyişler de. Bütün bunları düzenli bir biçimde inceleyecek olursak aslında bir kitap yazılması gerekebilir. Belki bu düşünceyle tez veya tezler yaptırılabilir.
Bu yazıda bir yazının sınırlarını aşacağı düşüncesiyle şairin yalnızca Yitik Anka[2] kitabında da yer alan Gün Doğsun Gül Üstüne, Acıyla Akran, Yaz Kırlangıcı Olsam adlı kitaplarında tespit ettiğimiz sözcükler üzerinde durmaya çalışacağız.
Şairin ilk üç kitabının toplandığı Yitik Anka’daki şiirlerini şairlik yaşamının ilk ürünleri olarak değerlendirmek doğaldır. Fakat daha bu şiirlerde Ahmet Ada’nın şiiri keşfettiği, kendisine özgü bir ses yakaladığı görülüyor. Şairin daha sonraki şiirlerine baktığımızda bu sesin değişip gelişerek sürdüğünü görebiliyoruz.
Yitik Anka’yı okurken yerel olabilecek Türkçe sözcüklerin sık kullanıldığını fark ettik. Bu sözcüklerin şiire girmesi, Türk dili ve şiiri için bir kazanç, bir zenginliktir. Şair, bu sözleri işleyerek yaşar kılmaktadır. Bir bakıma “sözcüklere nefes, hayat veriyor” diyebiliriz. Bu nedenle bu yazıda şairin dile işlerlik kazandırdığını, güç verdiğini düşündüğümüz yerel veya kaynağı eskiye dayalı Türkçe sözcükler üzerinde duracağız.
Gün Doğsun Gül Üstüne (birinci basım: 1980)
Yitik Anka kitabının hemen 14. sayfasında yer alan “gıcı” sözcüğünü TDK’nın Güncel Türkçe Sözlüğünde bulamadık. Fakat T.D.T.C.’nin Tarama Dergisinin ikinci cildinde “gıcılı” sözcüğü “Heveskâr.” olarak tanımlanmış. Ayrıca “Hücum etmek, ısrar etmek.” anlamında “gıcılamak” fiili de verilmiş.[3] “Heveskâr, arzulu, istekli” anlamı da örnek dizeye uygun düşüyor.
Gıcılı, s. 14 “Nefesi gıcılı bir sabah.”
Çıngı sözcüğünün karşılığı TDK sözlüğünde “Kıvılcım; parça, zerre.” olarak geçiyor.[4] Şair de bu sözcüğü kıvılcım anlamında kullanıyor.
Çıngı, s. 15 “Cesur güzel kahredici çıngı.”
s. 24 “Bir aşk çıngısıdır bakışlarından geçen.”
s. 30 “Gülden çıngı sektirir güneş.”
s. 48 “Çıngı saçarken sanayi çarşı.”
s. 80 “Yürek atışı bir çıngı uçuralım.”
s. 92 “Sesinde çıngı taşıyan çocukların.”
s. 100 “Yüreğime çıngı düştü bu gece.”
Çıngıl “Ufak ve seyrek taneli üzüm salkımı.” olarak tanımlanıyor TDK Güncel Türkçe Sözlüğünde. Şairimiz de bu sözcüğün bir örneğini veriyor dizesiyle.
Çıngıl, s. 24 “ Bir çıngıl üzümü keyifle yiyen çocuğu.”
Çığlamak sözcüğü, Güncel Türkçe Sözlük, Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü, Tarama Sözlüğü gibi sözlüklerde bulunmuyor. Hatta Yaşar Kemal Sözlüğünde de “Çığlamak” sözcüğü bulunmuyor, fakat “Gürül gürül akan suyun sesi olarak” tanımlanan “Cığılamak, cığıldamak” sözcüklerine rastlanıyor.[5]
Kendisinden mail yoluyla aldığım bilgiye göre şair Ahmet Ada sözcüğü, “Yağmurlu havalarda sesin yankılanması ya da yağmurun sesiyle birlikte sesin yankılanması” olarak tanımlıyor. Bu tanım Yaşar Kemal Sözlüğü’deki “Cığılamak, cığıldamak” sözcüklerine de uygun düşüyor.
Bu sözcük, Yitik Anka’da üç yerde kullanmış. Bu durum, bir sözcüğün bir şair tarafından yazılı metne geçirilmesinin ve yaşar kılınmasının bir örneğidir.
Çığlamak, s. 16 “Mavi bir yağmurcuk kuşu çığlasa.”
s. 22 “Çığlardı dalgalar martılarla.”
s. 106 “Çığlar bir çocuğun üzünçlü sesi.”
Çığlık “ Acı, ince ve keskin ses, feryat, figan” olarak tanımlanıyor sözlükte.
Çığlık, s. 22 “Çığlıkları kaldı kısık kapalı.”
s. 69 “Kuşların çığlığına uyarak yürü.”
s. 69 “Çünkü dem tutmaya başladı çığlık.”
Çağıltı “Suyun, akarken taşlara, kayalara çarparak çıkardığı sesin adı” olarak tanımlanıyor sözlükte.
Çağıltı, s. 18 “Ve çağıltın yitmesin isterdim dalgada.”
Firez, “Ekin; biçilmiş tarlada kalan tahıl kökleri, anız.” olarak tanımlanıyor. Şiirdeki anlam da uygun düşüyor.
Firez, s. 16 “Sararan firezlerin üstünde bırakarak.”
Pança sözcüğü de TDK, GTS’de bulunmuyor. Fakat Adana’da bu sözcüğün “pança pinçik olmak” veya “pança pinçik etme” şeklinde kullanıldığını gördüm. Kanımca pança sözcüğü Türkçe’ye Farsça’dan geçen “penç, pençe” sözcüğünün kalın ünlülü kullanılışı olsa gerek. Bu durumda pança’yı “bir avuç” olarak tanımlayabiliriz. Nitekim bu tanımımız dizedeki anlama da uyuyor.
Pança, s. 17 “Akarsu berraklığında bir pança mutluluk.”
Apartmak Tarama Sözlüğü’nde “Götürmek, alıp götürmek.” şeklinde tanımlanıyor.
Apartma, s. 18 “Dağyeli apartması bir gül.”
Yalaz, “Alev”
Yalaz, s. 19 “Yakıcılığına karşı yalazın.”
s. 93 “Acının yalazı uçuşur gözlerinde.”
Gocuk, GTS’de “Tek parça hayvan postundan yapılan ceket” olarak tanımlanıyor.
Gocuk, s. 19 “Gocuğunda boğulmaktasın sense.”
GTS’de “Cavlan” şekli yerine “Çavlan” bulunuyor ve “Şelale” karşılığı veriliyor.
Cavlan, s. 23 “Kuşlar kavuşurken baharın cavlanına.”
Acıyla Akran (birinci basım: ocak 1983)
Eğin “Arka, sırt; beden, vücut; boy bos, endam.” olarak tanımlanıyor. Eski Anadolu Türkçesi’nde ve günümüz Azerbaycan Türkçesi’nde kullanılmaktadır.
Eğni, Eğin s. 62 “İşte yedi tepeli dağ eğni.”
Alesta şairimizin sık kullandığı bir sözcük olarak dikkatimizi çekiyor. TDK GTS’de sözcüğün İtalyanca alesta (ale’sta)’dan geldiği belirtildikten sonra “Harekete hazır, tetikte” anlamı veriliyor.
Alesta, s. 62 “Yüreği ağzında alesta.”
Ağmak “Sarkmak, aşağıya inmek; yük vb. şeyler bir yana eğilmek.”[6]
Ağarak, s. 63 “Ağarak saman dolu bir bulut.”
Çıkrık sözcüğü, TDK GTS’de “Kuyudan kovayı çekmeye yarayan ve el ile çevrilen araç; iplik bükme, iplik sarma vb. işlerde kullanılan, el veya ayakla çevrilen dolap; fizik Ağır bir şeyi çekecek ipin sarılmasına yarayan ve bir eksen üzerinde uzunca bir kolla çevrilerek dönen silindir” şeklinde tanımlanıyor.
Çıkrık, s. 63 “Günlerin çıkrığında gümüş sular.”
s. 67 “Kuyu çıkrığında güvercinlerin.”
Barınak, eski Anadolu Türkçesinde de kullanılan “Geçinmek, kendini yaşatmak.” anlamındaki “barınmak”[7] fiilinden türetilen “Barınılacak yer.” anlamında bir isimdir.
Barınaksız, s. 63 “Kıyısız barınaksız el kapılarında.”
Çiselemek sözcüğü de EAT’de geçen “yağmur serpintisi” anlamındaki çise sözcüğünden türetilmiştir.[8]
Çiselemek, s. 64 ”Sevgiler içre yağmur çiselerdi.”
“Yağmur çiselerdi karadan denizden.”
“Yağmur çiselerdi inceden.”
“Yağmur çiselerdi erkenden.”
s. 70 “Tozam tozam çiseleyen yağmura.”
s. 112, “Unuttun mu yağmur çiselerdi yoksulluğumuza.”
Seki de bazen “sekü” şeklinde yazılır ve okunur; Tarama Sözlüğü’nde “Yerden biraz yüksek sedir, peyke şeklinde oturacak yer.” olarak tanımlanıyor.
Seki, s. 64 “Yazsa tanışırdım bağevi sekisinde.”
Seki taşı, s. 74 “Bu yaz günü seki taşından.”
Aşı boyası, GTS’de “İçine karışan demir hidroksit miktarına göre pas sarısı, kızıl veya koyu esmer renk almış gevrek kil.”[9]
Aşı boyalı, s. 64 “Güzse aşı boyalı pencere önünde.”
Duyarlık, Türkçe duymak fiilinden türetilmiş “Duyum ve duyguları algılayabilme yeteneği, duygunluk, hassaslık, hassasiyet; zayıf bir etkiye karşı, tepki gösterebilme yeteneği.” şeklinde GTS’de tanımlanıyor.
Duyarlık, s.64 “Kör bir duyarlık habercisiydi.”
Yolca, Tarama Sözlüğü’nde “Yoldan ayrılmayarak, yolu izleyerek; yol üzerinde.” şeklinde tanımlanmış. Örnek dizelerdeki anlamlara da uyuyor.
Yolca, s. 65 “Bir mendil sallayan ne bir yolca.”
Çıkın, GTS’de “Bir beze sarılarak düğümlenmiş küçük bohça, çıkı.” olarak tanımlanıyor. Anadolu’da çok yaygın olarak kullanılan bir sözcüktür.
Çıkın, s. 65 “Ümit avutmalık tütün çıkınlarında.”
Doyumsuz, sözcüğü de doymak fiilinden “doyum, doyumsuz” şeklinde türetilmiş bir addır.
Doyumsuz, s. 65 “Dost yağmurun doyumsuz sesine.”
Kondu, sözcüğü konmak fiilinin 3. teklik kişi görülen geçmiş zamanı olmasına rağmen burada “gecekondu” sözcüğünün eksiltili kullanımı olarak çıkıyor karşımıza.
Kondu, s. 65 “Giriyorlar düzen tutmaz kondulara.”
Acar “Atılgan, güçlü ve becerikli, çevik, enerjik.” anlamlarındadır.
Acar, s. 66 “Avutmaz olmuş acar yüreklerini.”
Dülger, GTS’de Farsça “durûdger” sözcüğünden geldiği belirtildikten sonra “Yapıların kaba ağaç işlerini yapan kimse.” Olarak tanımlanıyor.
Dülger, s. 66 “Bir dülger, bir boyacı, bir işçi”
Yağma, GTS’de “Birçok kişinin zor kullanarak ele geçirdikleri malı alıp kaçması; tarih Akıncıların düşman topraklarına yaptıkları baskın, çapul.” olarak tanımlanıyor.
Yağmalanma, s. 66 “Sevinçleri yağmalanmış, eşikte ümitleri”
Eşik, GTS’de “Kapı boşluğunun alt yanında bulunan alçak basamak; kapı ağzında basamağın konulabileceği yer; mec. Başlangıç yeri, başlangıç noktası, yakını.”
Eşik, s. 66 “Sevinçleri yağmalanmış, eşikte ümitleri”
s. 98 “Kadınlar oturuyordu kapı eşiğinde.”
Argın, GTS’de “Yorgun, bitkin; zayıf; beceriksiz.” olarak tanımlanıyor.
Argın, s. 66 “Gidiyorlar yorgun argın dere boylarına.”
Kırağı, GTS’de “Su buğusunun soğuk havalarda, yerde, bitkiler, ağaçlar ve öteki nesneler üzerinde donmasıyla oluşan ince su damlacıkları.”
Kırağı, s. 67 “Gün vurdukça sabah kırağısı.”
Sekmek, sözcüğü GTS’de “Tek veya iki ayak üzerinde sıçramak; tek veya iki ayak üzerinde sıçrayarak ilerlemek; atılan bir nesne bir yere dokunduktan sonra sıçrayarak gitmek; bir yere, bir cisme çarparak yön değiştirmek; aralık vermek.” şeklinde tanımlanıyor.
Sekmek, s. 67 “Sekerken ayaklarında ova.”
Sergen, Tarama Sözlüğü’nde “Kurutmak için meyva serilen yer, raf” olarak tanımlanıyor. Bu, dizedeki anlamla da uyumlu görünüyor.
Sergen, s. 67 “Üstünde üzüm incir sergenleri.”
s. 117 “Konuk olduğum çiçek sergenlerinden.”
İğreti, GTS’de “Belirli bir süre sonra kaldırılacak olan, geçici, muvakkat; iyi yerleşmemiş, yerini bulmamış olan; takma; belli belirsiz; uyumsuz, yakışmamış.” anlamındadır.
İğreti, s. 68 “İğreti gülüşten.”
Süreğen sözcüğü, sürmek, devam etmek fiilinden “süren, sürekli” anlamında türetilmiş bir sözcüktür.
Süreğen, s. 68 “Uçarım süreğen gül kokan konaklardan.”
Koru sözcüğü GTS’de “Bakımlı küçük orman.” diye tanımlanıyor.
Koru, s. 68 “Unutulmuş korulardan”
Ören, Tarama Sözlüğü’nde “Virane, harabe.” olarak tanımlanıyor.
Ören, s. 68 “El değmemiş örenlerden.”
Yabansı, Türkçe yaban sözcüğünden türetilmiştir. GTS’de “Acayip; çirkin, kötü, alışılmadık, kanunsuz.” şeklinde tanımlanır. Burada sözlükteki anlamdan çok “Olabildiğince doğal, uzak.” anlamları kastedilmiştir. Kötü ve çirkin olmanın tersine “uzak, vahşi ve güzel” anlamı var gibidir.
Yabansı, s. 68 “Gül kokar gökyüzü kadar yabansı.”
GTS’de “Ele avuca sığmaz; kendini çeşitli eğlencelere vermiş kimse; sefih.” şeklinde tanımlanan “Uçarı” sözcüğü uçmak fiilinden türetilmiş bir sözcüktür.
Uçarı, s. 68 “Öyle hafif öyle uçarı.”
Savak GTS’de “Suyu başka yöne akıtmak için yapılan düzenek; değirmen arkındaki fazla suyun akması için açılan ikinci su yolu; bir barajın fazla suyunu akıtmak için yapılan düzen.” olarak tanımlanıyor. Savmak fiilinden türemiş bir sözcük olarak görülüyor.
Savak, s. 69 “Savaktan akan serin sular mı?”
Koşum sözcüğü de EAT eserlerinde bilhassa “koşun, koşın” şeklinde görülen bir sözcüktür.[10]
Koşum, s. 69 “Koşum takımları pırıl pırıl doru atlar.”
Duvak sözcüğü, “Gelinlerin başlarını (ve yüzlerini) kapayan örtü. Anadolu ağızlarında çömlek, küp, tandır gibi şeylerin topraktan yapılmış kapağına da duvak.” denildiği Hasan Eren’in Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğünde bildiriliyor.[11]
Al duvaklı, s. 69 “Nice gelinler götürdün al duvaklı.”
GTS’de “Dalından yeni koparılmış, tazeliği üstünde, daha büyümemiş (bitki), kart karşıtı; çok genç (kimse); yavruluktan henüz çıkmış (hayvan); henüz bozulmamış, yıpranmamış.” şeklinde tanımlanan “körpe” sözcüğünün geçmişinin Orta Türkçe dönemine kadar gittiği Etimolojik Sözlükte bildiriliyor. Bu sözcük, diğer Türk lehçelerinde de görülüyor. Bilhassa Azerbaycan Türkçesi’nde sık kullanılıyor.
Körpe, s. 69 “Değmedi körpe fidan bir ele elin.”
“Yanmış, yanık.” anlamındaki “yangın” sözcüğü de EAT döneminde “yankun, yangun” şeklinde görülen bir sözcüktür.[12]
Yangın, s. 69 “Gül ömrünü yangınlara saldılar.”
“Küçük kor parçası.” olarak tanımlanan sözcüğün geçmişinin Orta Türkçe dönemine kadar gittiği bildiriliyor.[13]
Köz, s. 69 “Ve ayrılığın köze döndürdüğü sevda.”
Hırçın sözcüğü, GTS’de “Belirli bir sebebi olmadan sinirlenip huysuzluk eden (kimse); tiz, öfkeli (ses)” olarak tanımlanıyor. Etimolojik Sözlükte Dankoff’un Ermenice’ye dayandırdığı belirtiliyor. Fakat Türkçe’de “hırlı, hırsız ve hır çıkarmak” sözcüklerinden “hır”ın gürültü patırtı anlamına geldiği anlaşılıyor. Vahşi hayvanın saldırıdan önce çıkardığı hırlama da böyle bir kavga gürültünün belirtisidir. Biz Farsça’daki “gül-çin, nûr-çin, bur-çin, yal-çın, tar-çın” sözcüğü gibi “hır-çın” sözcüğünün Farsça’dan etkilenerek geliştiğini düşünüyoruz.
Hırçın, s. 69 “Öyle yalın öyle hırçın ki göğsünde.”
Hırçın, s. 92, “Gözlerin gibi berrak, hırçın.”
“Dişi geyik” anlamına gelen maral, meral sözcüğü, diğer Türk lehçeleriyle birlikte Anadolu ağızlarında da görülmektedir.
Maral, s. 70 “Yaralı bir maralın sesi de.”
“Hatırlamak” anlamında kullanılan “anımsamak” sözcüğü, “anmak” fiilinden türetilmiş bir sözcüktür.
Anımsamak, s. 70 “Anımsanır mı her saat.”
Balkımak sözcüğü, Tarama Sözlüğü’nde “”Parlamak, parıldamak, ışık saçmak.” şeklinde tanımlanıyor; bu da dizedeki anlama uygun düşüyor.
Balkıyan, s. 70 “Uçsuz bucaksız balkıyan aydınlık.”
Selvileşmek sözcüğünü, “Servi gibi olmak, yani servi ağacı gibi ince uzun, arada salınan biçimde olmak.” şeklinde şairin benzetme yoluyla oluşturduğunu düşünüyoruz. Şiirde genellikle sevgilinin boyu serviye benzetilir, fakat burada şair, kalemi serviye benzetiyor. Bu da kaleme olan aşkı ve tutkuyu anlatmanın bir yolu olsa gerek.
Selvileşmek, s. 70 “Haber olsun selvileşen kaleme.”
Boylanmak, daha çok halk ağzında “Boyu uzamak, büyüyüp gelişmek.” anlamında kullanılır.
Boylanmak. s. 70 “Daha büyük boylanacak türkülerin.”
Uğul uğul GTS’de “Uğuldayarak.” şeklinde tanımlanmış.
Uğul uğul, s.72 “Uğul uğulsa fabrikalar.”
Ürpermek, GTS’de “Korku, tiksinti, üşüme vb. yüzünden tüylerin dikilip derinin nokta nokta kabarmasıyla görülen ani titreme; mec. Korkmak.” olarak tanımlanıyor.
Ürpermek, s. 73 “Ürpertip dingin suda nilüferleri.”
s. 78 “Ürperten güzelliğiyle geçti ülkemden.”
Dingin, dinmek fiilinden türetilmiş bir sözcüktür. GTS’de “Sakin, durgun, hareket etmeyen, kımıldamayan; mecaz olarak Gücü tükenmiş, yorgun, mecalsiz.” şeklinde tanımlanıyor. Dizedeki anlamla uyuşuyor.
Dingin, s. 73 “Ürpertip dingin suda nilüferleri.”
Dinecek, dinsin, s. 85, “Yağmur dinecek-dinsin usulca.”
s. 86 “Sokağın gülütlüsü dinecek kalbimde.”
Çalım, Tarama Sözlüğü’nde “Vuruş.” olarak tanımlanıyor. “taşa çalmak, kılıç çalmak” sözlerinde olduğu gibi. “Çalımlı” sözcüğü GTS’de “Gösterişli, kurumlu.” olarak tanımlanıyor.
Çalımlı, s. 74 “Külhan, çalımlı yitip gittiler.”
Köhne, s. 74 “Kentin köhne varoşlarında.”
Erkenci de “Erken davranan.” anlamında, erken sözcüğünden türetilmiş bir sözcük.
Erkenci, s. 74 “Erkenci kahvelerden uykulu.”
Akkor, s. 74 “Akkor halinde bir gül gibi.”
Kor, s. 80 “ Kül altında mı kaldı kor?”
Alaca GTS’de “Birkaç rengin karışımından oluşan renk, ala; sıfat. İki veya daha çok renkli; birkaç renkli iplikten yapılmış dokuma; keklik, bıldırcın vb. kuşları avlamak için kullanılan iki renkli bez; bitki bilimi, Ağaçta ilk olgunlaşan meyve; bitki bilimi Meyvelere, genellikle üzüme düşen ben.” Burada “sabahın hem karanlığı ve aydınlığının ayırt edilmeye başladığı, tan ağarmasına yakın bir zaman” anlatılmak isteniyor.
Alaca, s. 75 “Gidildi sabah alacasında.”
Yamaç GTS’de “Dağın veya tepenin herhangi bir yanı; halk ağzında Ön, kat, huzur” olarak tanımlanıyor. Şiirde de mecazi olarak yükselmek anlamı kullanılıyor.
Yamaç, s. 75 “Yetmedi ömürleri yamaçlara uzanmaya.”
GTS’de “Birine saldırmak için saklanarak beklenilen yer.” olarak tanımlanan “pusu” sözcüğü, Tarama Sözlüğü’nde “pusı” şeklinde de geçiyor. “Sinmek, saklanmak, siper içine girip gizlenmek.” anlamına gelen “pusmak” fiilinden türetilmiştir. Şiirde de gizlenen katillerin tuzağına düşmek anlamında kullanılıyor.
Pusu, s. 75 “Düştüler pusulara gece yarıları.”
Yitik EAT’de “Yitük” şeklinde de geçen “Kayıp” anlamında Türkçe bir sözcüktür.
Yitik, s. 75 “Yitik umutları tutuşturarak.”
Karmak GTS’de “Karıştırmak, birbirine katmak; toz durumundaki bir şeyi, sıvı ile karıştırarak çamur veya hamur durumuna getirmek.” olarak tanımlanıyor.
Karmak, s. 76 “Bir yanda da toprağın karılan sevinci.”
s. 92 “Türküleri karılırken ince ince.”
Belenmek, daha çok halk ağzında kullanılan bir sözcüktür. Tarama Sözlüğü’nde “Kundaklanmak, çocuğu kundağa sarmak.” anlamında tanımlanıyor; GTS’de ayrıca “Bulanmak, bulaşmak, örtülmek.” anlamı da veriliyor. Dizede “bulaşmış” anlamı kullanılıyor.
Belenmek, s. 76 “Alnından süzülen tere belenmiş.”
Kundak sözcüğü de Tarama Sözlüğü’nde “Kundağa sarılmak” anlamında “Kundağa konmak.” şeklinde yer alıyor. Dizede de “Kundağa sarılmış bebekler.” anlamında kullanılıyor.
Kundak, s. 79 “Kundaktaki çocuklara, düğün alaylarına.”
Çim, “Divanü Lugati’t-Türk”te “Ayrık otu” olarak tanımlanıyor.[14] “Yosun.” anlamında gelir. Ferheng-i Ziya’da bulabildik.[15] Doerfer, bu sözcüğün Harezmî’de “çimgen”şeklinde geçtiğini yazarak “çim” sözcüğünün aslında Türkçe olabileceğini belirtmektedir.[16] Çimlenmek, Türkçe -le isimden fiil yapma ve dönüşlülük bildiren -n- ekiyle türetilmiş bir fiildir.
Çimlenmek, s. 76 “Çimlenir usuldan.”
EAT’de de kullanılan “Esir.” anlamındaki sözcük.
Tutsak, s. 77 “Sen ki eski tutsak, ömrümün ortasında.”
s. 79 “Tutsak oğulların ışıltılı ufkundan.”
EAT’de de kullanılan “Tutuk, tutulmuş.” anlamındaki sözcük.
Tutkun, s. 79 “İz koyarak yağmur tutkunu ufukta.”
Koğuş, Tarama Sözlüğü’nde “Koguş okı.” sözcüğüyle birlikte “Oluk biçiminde bir yatak içinden atılan ok.” diye tanımlanıyor; GTS’de ise “Kışla, okul, tutukevi, hastane vb. kalabalık yerlerde, içinde birçok kimsenin yattığı veya barındığı büyük oda; tarih Osmanlı Devleti’nde devşirilen çocuklara acemi ocağında eğitim ve öğretimin verildiği, birbirini izleyen yedi oda.” şeklinde tanımlanıyor. Şiirde “Oturulan, yatılan tutukevi odası.” olarak karşılık buluyor.
Koğuş, s. 77 “Alışır gövden koğuşlarda yatmaya.”
Belirmek, s. 77 “Belirip yiten özgürlük günleri.”
Yenilgi, s. 77 “Sen ki eski savaşçı yenilgi günlerinde.”
Tomurcuk, s. 77 “Bir tomurcuğun açması kuytuda gizlice.”
s. 79 “Dünyayı merakla seyreden tomurcuktan.”
Kır, s. 77 “Kırın eskimeyen serüvenidir, bilirsin.”
Kırgınlık, s. 77 “Yaz yağmuru gibi geçer kırgınlığın.”
GTS’de ve T.T. Ağızları Sözlüğü’nde bulamadığımız sözcük büyük bir olasılıkla şairimizin kullanımıyla oluşturulmuştur diye düşünüyoruz. Bu sözcükle ayın onbeşi, dolunay durumu anlatılıyor.
Onbeşlenmek, s. 78 “Ay onbeşlendi geceler uykusuz.”
Kabarmak, s. 79 “Yüreğin kabarır mı her duyduğunda.”
Damga, Tarama Sözlüğü’nde “Tamga.” şeklinde yer alıyor. GTS’de “Bir şeyin üzerine bir nişan, bir işaret basmaya yarayan araç; bu araçla basılan nişan, işaret; mecaz, Bir kimsenin adını kötüye çıkaran, yüz kızartıcı durum; bir şeyin kime, hangi çağa ait olduğunu gösteren belirgin iz, işaret, nitelik.” olarak tanımlanıyor. Şiirde de “iz” anlamında kullanılıyor.
Damga, s. 79 “Öyle sessizce vurdu damgasını.”
Doğurgan, s. 80 “Doğurgan, umutlar, umutsuzluklar.”
Çavlan, s. 80 “Ülkemin dökülen çavlanları gibi.”
Sağnak, s. 81 “Ey martıların uçurduğu sağnak.”
Pus, örnek dizelerde “Görüş uzaklığını çok azaltmayan bir tür hafif sis.” anlamında kullanılıyor.
Puslu, s. 81 “Kısılır mı puslu bakışlar.”
s. 108 “Dayayıp alnımı puslanan cama.”
s. 109 “Puslu sabahlarda ekmeğin küskünlüğü.”
Uçurum, s. 81 “Dipsiz uçurumları andıran.”
Andıran, s. 81 “Dipsiz uçurumları andıran.”
Yeldirme, s. 81 “Yeldirmesini savurarak giden.”
Sürek, s. 81 “Sürek avlarından dönerler mi yoksa.”
Çığlıklanmış, s. 81 “Ey ülkemde çığlıklanmış sürek avı.”
Tarama Sözlüğü’nde “Yılkı” sözcüğü, “Hayvan; at sürüsü.” anlamında verilmiş, (Ilkı, ılku, yılı) şeklinde de kullanıldığı gösterilmiş.
Yılkı, s. 81 “Yılkı mı bürüdü berrak gözlerini?”
s. 93 “Yılkıya bırakılmış soylu bir hüzün.”
EAT’de de kullanılan bürümek sözcüğü, GTS’de “Sarmak, kaplamak, örtmek, basmak, istila etmek; mec. Çok, güçlü etkilemek.” anlamlarıyla veriliyor.
Bürümek, s. 81 “Yılkı mı bürüdü berrak gözlerini?”
Esen sözcüğü, GTS’de “Ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı, sıhhatli, salim.” olarak, “esenlik” sözcüğü de “Esen olma durumu, sağlık, afiyet, sıhhat, selamet, hastalık karşıtı.” olarak tanımlanıyor. “Esen” sözcüğü de EAT’de kullanılan sözcüklerdendir.
Esenlik, s. 81 “De, nasıl uçarsın birlikte esenliğe?”
Yaz Kırlangıcı Olsam (birinci basım: mart 1985)
Ansızın, s. 86 “Ansızın çıkıp gelecek pat diye.”
Işıltılı, s. 79 “Tutsak oğulların ışıltılı ufkundan.”
s. 88 “Doğduğum ışıltılı sulara sorsam.”
s.116 “Gitti o ışıltılı gülüş, çoban ateşi.”
Doru, GTS’de “Gövdesi kızıl, ayakları ve yelesi koyu renkli olan, yağız (at); kızıl (at donu).” olarak tanımlanıyor.
Doru atlar, s. 88 “Güzelliğini yitirmiş doru atları.”
s. 103 “Yüzyıllar doru bir at gibi geçti.”
Dargın, s. 88 “Gitsem gitsem dargın ayrıldığım.”
Cıvıltı, s. 89 “Okulların cıvıltısıydı, fiyakayla açılışıydı.”
Fiyaka, s. 89 “Okulların cıvıltısıydı, fiyakayla açılışıydı.”
Ürkerdi, s.89 “Ürkerdi yalın sözlerden.”
s.93 “Yürürsün, belleğinde ürkütülmüş bir at imgesi.”
Taraz, GTS’de “İpek gibi düz ve parlak bir kumaşın üzerinde bulunan tel tel iplik.” olarak tanımlanıyor. Şair benzetme yoluyla isimden fiil türetme eki (-la-) ile türetilmiş “tarazlamak” fiilini kullanıyor.
Tarazlayan, s. 89 “Örgülü saçlarını tarazlayan rüzgârdan.”
Akak sözcüğü, GTS’de “Yatak; ırmak, dere, çay, küçük akarsu; suyun ivinti yeri; eğimi, inişi fazla olan yer.” olarak veriliyor. Şair dizede caddeleri “akak”a benzetiyor, dolayısıyla insanların da su gibi aktığını söylüyor. Su’dan söz etmese de benzetme ilgisinden bu anlaşılıyor. Yani şair kapalı eğretileme (istiare) kullanmış burada.
Akak, s. 90 “İnsan akağı caddelere”
Dadanmak sözcüğü de halk ağzında çok kullanılır. GTS’de “Tadını aldığı, hoşlandığı bir şeyi sık sık istemek; yarar, çıkar amacıyla veya alışkanlıkla bir yere sık uğramak, abone olmak.” şeklinde tanımlanıyor. Beyitte telmih yoluyla “ateşi çalıp insanlara verdiği için zincire vurularak kayalıklara bağlanan ve her gün yenilenen ciğerini bir kartalın yediği Prometheus” hatırlatılıyor.
Dadanmak, s. 93 “Dediler yüreğine kuzgun dadanmış.”
Yıkım, Yıkmak fiilinden türetilmiş bir sözcüktür. GTS’de “Yıkma işi; yok olmaya sebep olabilecek şey, büyük zarar, felaket.” olarak tanımlanıyor.
Yıkım, s. 93 “Sessizliğe benzeyen yıkımların önsözü.”
s. 107 “Her yerde kül, üzünç boğuntusu yıkım yine.”
Günübirlik, “GTS’de “Gece kalmadan aynı gün dönmek üzere, günübirliğine; gelişigüzel.” şeklinde tanımlanıyor.
Günübirlik, s. 94 “Hüznü dönüştüren günübirlik sevince.”
Şairimizin sıkça kullandığı sözcüklerden biridir “Sileyazmak.” Şair, anlaşılacağı gibi “Silip yok edecek gibi olmak.” anlamında kullanıyor.
Sileyazmak, s. 96 “Bahar sileyazdı ömrümden ey çiçekçi!”
Şair, burada bir imge oluşturuyor. Türkçede nerede olduğu kolay kolay bilinmeyen, arada bir çıkıp gelen sonra yine kaybolan insanlar için “İzi gökte bir adam.” deyimi kullanılır. Kuş izi belki birkaç kanat vuruşu, belki birkaç tüy olabilir. Yitip giden, ulaşılamayan şeyleri anlatmak için kullanmış şair bunları. Ziya Osman Saba da “Sebil ve Güvercinler” şiirinde mermer üzerindeki birkaç damla kan ve tüyle anlatır kuş izlerini ve geçen ömrü.
Kuş izleri, s. 98 “Gökyüzünde kuş izleri var.”
“Elifli bir türkü.” (S.100) sözüyle de şair bir bakıma “Elifli” sözcüğünü türetmiştir.
Yine s. 100’de “İnceden bir burkuntu.” dizesinde “burkuntu” sözcüğü “sıkıntı”ya benzetilerek türetilmiştir.
Tünemek sözcüğü, “daha çok kuş ve benzeri kanatlı hayvanları karanlık basınca geceyi geçirmek üzere bir dala konup kalmaları” anlamında kullanılır.
Tüneyen, s. 101 “Telefon tellerine tüneyen kuşlardan.”
s. 119 “Yanlış yerlere tünemiş gösterişsiz serçeler.”
Boğuntu, sözcüğü de “boğulmak” sözcüğünden “sıkıntı”ya benzer bir şekilde türetilmiştir.
Boğuntu, s. 107 “Her yerde kül, üzünç boğuntusu yıkım yine.”
“Parke yol.” sözüyle de (S.109) aslında eksiltili anlatımla “parke taşı döşenerek yapılmış yol” kastediliyor.
Terki, GTS’de “Eyerin arka bölümü; binek hayvanının sağrısı.” olarak tanımlanıyor. TDES’de ise “Eyer kayışı, eyer bağı.” olarak veriliyor.[17] Örnek dizeye “eyerin arka bölümü” anlamı daha uygun düşüyor.
Terki, s. 113 “Terkimizde yurtsever çığlıkları.”
Saklı “Saklanmış olan; elde tutulan, mahfuz; gizli bir yere konarak kaybolması veya çalınması önlenen; başkalarından gizlenen, gizli tutulan, hafi.” şeklinde tanımlanıyor.
Saklımız, s. 113 “Barış tutkusu güzellik saklımızda.”
Pulluk, GTS’de “Toprağı sürmek için kullanılan tarım aracı.” olarak tanımlanıyor ve Bulgarcadan geldiği bildiriliyor.
Pulluk, s. 114 “Açılır demir kapılar “kelepçe pulluk olur.”
Tümcek sözcüğü, GTS’de, Tarama Sözlüğü’nde ve TDES’de bulunmuyor. Tarama Sözlüğü’nde “Küme halinde.” anlamıyla “tümce” sözcüğü yer alıyor. Şair, bundan etkilenerek “hepicik veya hepicek” sözcüklerine benzeterek bu sözcüğü kullanmış olsa gerek. İşte Türkçe’ye bir sözcüğün daha katılımına tanık oluyoruz.
Tümcek, s. 116 “Toplayıp tümcek sevdiklerini”
Göğsel, aslında “Gökle ilgili, semavi.” anlamına gelen “göksel” sözcüğünün halk ağzındaki söylenişidir.
Göğsel, s. 116 “Göğsel türkülerden örülü.”
Ertelenmez, GTS’de “Sonraya bırakmak, tehir etmek, tecil etmek, talik etmek.”, Tarama Sözlüğü’nde ise “Sabahlamak, geceyi arkada bırakmak.” şeklinde tanımlanıyor. Örnek dizede “Sonraya bırakılamayacak, hemen yapılması veya gerçekleştirilmesi gerek.” anlamında kullanılıyor.
Ertelenmez, s. 117 “Ertelenmez bir istek bu dilimde.”
Sağaltmak Tarama Sözlüğü’nde “Hastalığı iyileştirmek; sağlamlaştırmak, tahkim etmek.” olarak veriliyor.
Sağaltılmış hayat, s. 120 “Seninle yürüyor çınar kucağında sağaltılmış hayat.”
Sonuç:
Ahmet Ada’nın ilk üç şiir kitabını içine alan Yitik Anka’nın incelenmesi sonucu, şairin olabildiğince Türkçe sözcük ve deyimleri kullanmaya özen gösterdiği görülmüştür. Şairin kullandığı sözcükleri kaynakları bakımından dört öbekte toplamak mümkündür:
1) Eskiden beri kullanılan Türkçe sözcükler: Eğni, Eğin s. 62; Ağarak, s. 63; Çiselemek, s. 64; Koşum, s. 69; Yangın, s. 69; Balkıyan, s. 70; Yitik, s. 75; Tutsak, s. 77; Tutkun, s. 79; Bürümek, s. 81;
2) Yerel sözcükler: Çıngıl, s. 24; Çığlamak, s. 16; Çağıltı, s. 18; Firez, s. 16; Pança, s. 17; Gocuk, s. 19; Cavlan, s. 23; Çıkın, s. 65; Göğsel, s. 116;
3) Türk Dil Kurumu ve aydınların türetmiş olduğu sözcüklerin yoğun olarak kullanıldığı görülüyor: Barınaksız, s. 63; Çiselemek, s. 64; Yabansı, s. 68; Uçarı, s. 68; Savak, s. 69; Esenlik, s. 81; Ertelenmez, s. 117;
4) Şairin kendi tasarrufundan kaynaklanan sözcükler: Örneğin s. 106’da “Çığlar bir çocuğun üzünçlü sesi” dizesindeki “üzünçlü” sözcüğü. Genel olarak üzüntülü sözcüğü kullanılır, fakat şair, duygusunu kendi ürettiği “üzünçlü” sözcüğüyle anlatabilmiş. “Selvileşmek, s. 70”, “Onbeşlenmek, s. 78”, “Sileyazmak, s. 96”, “Tümcek, s. 116” örnekleri de duyguyu anlatabilmek için ortaya çıkmış gibi görünüyorlar.
Kısaca söylemek gerekirse şair Ahmet Ada da geçmişten geleceğe uzanan Türk edebiyatı içerisinde kendisinden önceki şairler gibi, Yunus’layın işlemiş dili, işlemiş nakışlamıştır.
Çağrışımları ve Etkilenmeler
Yitik Anka’yı özellikle dil ve kültür bakımından anlamak için okurken, bazı anlatımların yaptığı çağrışımları da yazma gereği duydum.
Burada “yanık karanfil” ve “atom” sözleri, “ Amerika’da casuslukla suçlandıkları için 19 Haziran 1953 yılı akşamında ünlü Sing Sing hapisanesinde elektrikli sandalyede idam edililen karı-koca Rosenbergleri ve Melih Cevdet Anday’ın Rosenbergler için yazdığı “Bir çift güvercin havalansa -Yanık yanık koksa karanfil” diye başlayan ünlü “Anı” adlı şiirini çağrıştırıyor.
Yanık, s. 65 “Atomlarına ayrılan yanık karanfil”
Yaylım GTS’de “Yayılma, dağılma işi; halk ağzında Yaylak, otlak” olarak kullanılıyor. Şiirde ise her yönden gelen sürekli ateş anlamında kullanılıyor.
Bu dizedeki anlam 12 Eylül 1980 öncesi terör ve çatışma ortamını hatırlatıyor.
Yaylım, s. 75 “Yaylım ateşlere, acılara, darağaçlara”
Sanki “tan vakti” der gibi (s.101) “Sokakların kan vakti” diyor ve aslında sokaklarda kan döküldüğünü dolaylı olarak anlatıyor. Burada da 12 Eylül 1980 öncesi çatışma ortamı hatırlanıyor.
“İncecikten yağan kar” dizesi (s.111) Karacaoğlan’ın aşağıdaki dizelerini çağrıştırıyor :
İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye
“Ülkem benim” şiirinde (s.111) “burgaç, ağartı, yediveren”gibi yalın Türkçe sözcüklerin yoğun kullanımı dikkati çekiyor. Ayrıca,
“Yediveren izler bırakıyoruz dünyaya
Yediveren güller saçlarının arasına”
dizeleri, Enver Gökçe’nin “Saçlarına - Kızıl güller takayım -Salın da gel, - Bir o yana, -Bir bu yana” dizelerini ve Ahmed Arif’in “kaç leylim bahar,- hasretinden prangalar eskittim.- saçlarına kan gülleri takayım,- bir o yana -bir bu yana...”
dizelerini anımsatıyor.
Şairin Enver Gökçe’den etkilendiği kesin, çünkü bir senet gibi s. 116’da “Enver gökçe için” başlığını taşıyan şiiri yer alıyor.
“Bir romandan çıkar gelirdin” anlatımı (s.112 ) Attila İlhan’ın söyleyişini hatırlatıyor. Uzak çağrışımlı, sinemasal bir görüntü veriyor.
Yazlık sinemalar, bilhassa Adana’da 1960’lı ve 1970’li yılları hatırlatıyor. Şair burada yazlık sinema kültürünün tanıklığını yapıyor gibidir. İnsanların yaşantısına sinmiştir yazlık sinemalar. Sıcak yaz gecelerinde, konser ve televizyonun günümüzdeki kadar yaygın olmadığı zamanlarda yazlık sinemalar en büyük eğlenceydi. Cemal Süreya’nın dediği gibi “Sinemaya gitmek bir tören”di.
Sinemaya gitmeden önce insanlar en güzel elbiselerini giyerler, sulama kanalları veya Seyhan ırmağı kıyısında gezmeye çıkarlardı.
Yazlık sinemalar, s. 88 “Yazlık sinemaları görsem, leylakları”
s. 112 “Ne yazlık sinemalar, ne ırmak boyları”
Şair Ahmet Ada, Yitik Anka kitabının sonunda “kendim için” başlığı altında şiir anlayışı hakkında bilgi verirken Yahya Kemal’in “Türkçe, ağzımda annemin sütüdür” ve Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Türçem, benim ses bayrağım” sözleri gibi
“Şiirimin bordasına vuran Türkçe; duru ve yalın kızkardeşim benim” sözlerini yazıyor. Buradan, yazımızın başında da belirttiğimiz gibi Ahmet Ada’nın da Türkçe’yi bilinçli seçtiğini ve Türkçe’nin izinde şiiri aradığını anlıyoruz.
Şairimizin sıkça kullandığı sözcüklerden biridir “Sileyazmak.” Şair, anlaşılacağı gibi “Silip yok edecek gibi olmak.” anlamında kullanıyor.
Sileyazmak, s. 96 “Bahar sileyazdı ömrümden ey çiçekçi!”
KAYNAKÇA
Ada, Ahmet; Yitik Anka, Broy Yayınları:28, (Şehir belirtilmemiş) Ocak 1993.
Atalay, Besim, Divanü Lugati’t-Türk Dizini, TDK Yayını, Ankara 1972.
Dilçin, Cem; Tarama Sözlüğü, TDK Yayınları, Ankara 1983.
Doerfer, Gerhard; “Madde 1124”, Türkische Und Mongolische Elemente Im Neupersischen; Band III, Franz Steiner Verlag GMBH, Wiesbaden 1975, s. 99 ,100;
a.e. Band IV, s. 527.
Eren, Hasan; Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, 2. Baskı, Ankara 1999.
Osmanlıcadan Türkçeye Söz Karşılıkları, Tarama Dergisi II, Türkçeden Osmanlıcaya İndeks, İstanbul Devlet Matbaası 1934.
www.tdk.gov.tr
Püsküllüoğlu, Ali; Yaşar Kemal Sözlüğü, Toros Yayınları, Ankara 1973.
Şükûn, Ziya; Gencinei Güftar, Ferhengi Ziya, C. II, MEB Yayınları, İstanbul 1984.
KISALTMALAR
a.e. Aynı eser.
bk. Bakınız.
C. Cilt.
EAT Eski Anadolu Türkçesi.
GTS Güncel Türkçe Sözlük.
MEB Milli Eğitim Bakanlığı.
mec. Mecaz.
s. Sayfa.
TDK Türk Dil Kurumu.
TDES, Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü.
T.T.A.S. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü.
T.D.T.C. Türk Dilini Tetkik Cemiyeti
[1] Çukurova Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi.
[2] Ahmet Ada, Yitik Anka, Broy Yayınları:28, (Şehir belirtilmemiş) Ocak 1993.
[3] Osmanlıcadan Türkçeye Söz Karşılıkları, Tarama Dergisi II, T:D:T. Yayını, Cilt 2, Türkçeden Osmanlıcaya İndeks, İstanbul Devlet Matbaası 1934, s. 1018.22
[4] bk. www.tdk.gov.tr, GTS’de söz ara.
[5] Ali Püsküllüoğlu, Yaşar Kemal Sözlüğü, Toros Yayınları, Ankara 1973, s. 36.
[6] a.e.
[7] Cem Dilçin, Tarama Sözlüğü, TDK Yayınları, Ankara 1983.
[8] a.e.
[9] bk. www.tdk.gov.tr, GTS’de söz ara
[10] bk. Tarama Sözlüğü, s. 145.
[11] Hasan Eren, Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, 2. Baskı, Ankara 1999, s. 124.
[12] bk. Tarama Sözlüğü, s. 234.
[13] a.e.
[14] Besim Atalay, Divanü Lugati’t-Türk Dizini, TDK Yayını, Ankara 1972, s. 32.
[15] Ziya Şükûn, Gencinei Güftar Ferhengi Ziya, C. II, MEB Yayınları, İstanbul 1984, s. 719.
[16] Gerhard Doerfer, “Madde 1124”, Türkısche Und Mongolısche Elemente Im Neupersıschen; Band III, Franz Steıner Verlag Gmbh, Wiesbaden 1975, s. 99 ,100; a.e. Band IV, s. 527.
[17] bk. Dipnot 9, s. 404.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder